EN ÇOK NEYE İHTİYACIMIZ VAR?

DUÇEN İhsan Özbek

Size bir soru sormak istiyorum: Hayatınızda en çok hangi problemlerle boğuşuyorsunuz? Ya da şöyle sorayım, en çok neye ihtiyacınız var? Çoğumuz böyle bir soruyla karşılaştığımızda benzer cevaplar veririz. “İş bulmaya ihtiyacım var, işle ilgili problemlerim var, evlilikle ilgili sıkıntılarım var.” Evlenmek isterseniz ya da evliliği sürdürürken sıkıntılarla karşılaşırsınız. Bazılarımızın sağlıkla, bazılarımızın okulla, bazılarımızın hayatın başka alanlarıyla ilgili sorunları vardır. Birçoğumuz gündelik yaşamımızda çeşitli dertlerle, zorluklarla, sıkıntılarla boğuşuruz. Ve o sıkıntıların içinde genellikle yalnız olduğumuzu, destek alamadığımızı fark edebiliriz. Belki kısıtlı bir şekilde yardım çevremizden, ailemizden, ilişkilerimizden gelir. Ama bu sıkıntıların büyük bir çoğunluğu genellikle bizim sırtımıza biner. O sıkıntılarla nasıl baş edeceğimizi, nasıl mücadele edeceğimizi bilemeyiz. İşe gittiğimizde, önümüzdeki ayın kredi taksitini nasıl ödeyeceğimizi düşünürüz. “Acaba çocuğumun sağlığı nasıl olacak? Bir çözüm olacak mı?” diye düşünürüz. Çevremizdeki insanların sağlıkları da bizim derdimiz olur; onlar için çözüm yolları ararız. Ama bazen çözüm yolları yoktur. Az önce dedim ya, bazılarımız evlenmek için çözüm ararlar. İyi bir eşi çevremizdeki insanlar veya tanıdıklarımız arasında bulamayız ve evlenmek için bekleriz. Bazılarımız da evlendikten sonra bekleriz. Acaba ilişkim ne zaman düzelecek? Eşim bana nasıl davranacak? Nasıl iyi davranacak? İlişkimiz iyi olacak mı? Yaşadığımız bu sıkıntı bir yerden sonra esenliğe, feraha dönecek mi? Eşimin tutumunda nasıl bir değişiklik olacak?

Bu sıkıntılar bizim gündelik hayatımızın içinde alıştığımız şeyler hâline gelir. Bazen sıkıntı olmadan bir hayatın olabileceğini bile düşünemeyiz. Ama Tanrı’nın bizim için istediği, sıkıntılarla dolu bir hayat değildir. Sıkıntıların içindeyken, çevremizde insanlar bile olsa yalnız hissederiz kendimizi. Yardımın nereden geleceğini bilemeyiz, hatta bir yardımın gelip gelmeyeceğini bilemeyiz. Sıkıntılarımıza bir çözüm var mı? Benim hayatım sürekli bu zorluklarla mı geçecek? Bütün bu sıkıntıların içinde yaşamak için mi ben bu dünyaya geldim? Tanrı var mı? Eğer Tanrı varsa, benim için amacı, hedefi nedir? Bu dünyada bu sıkıntıları taşımak, sırtlamak, onlarla birlikte yaşamak için mi bulunuyorum? Eğer Tanrı varsa, bu sıkıntılardan kurtulmak için bir çözüm yolu var mı?

Aslında Tanrı var. Ve Tanrı, sizin hayatınızda bütün bu sıkıntıların içinde kendisini göstermek istiyor. Sizi seven, sizi tanıyan, özellikle bütün dünyanın içinde — kaç insan var? 7 milyar mı? 7 milyar insan varsa, o 7 milyar insanın içinde özellikle sizi tanıyan, sizin dertlerinizi bilen ve o dertler içinde size dokunmak isteyen bir Tanrı var. Diyeceksiniz ki “Ben öyle bir Tanrı’yı hissetmiyorum.” Sorun Tanrı’nın olmaması değil aslında. Belki de Tanrı’yla ilişkiyi pek hissetmememizdir. Keşke Tanrı’yla ilişkiyi bilebilsek, Tanrı’nın varlığını hissedebilsek, Tanrı’ya dönüp “Tanrım, ben seninle ilişki kurmak istiyorum, sana yönelmek istiyorum” diyebilsek. Ama öyle olmuyor. İnsanlar Tanrı’yı normal olarak aramıyorlar. O sıkıntıların içinde boğulmuşken bir Tanrı’nın olup olmadığını bile düşünmezken, Tanrı’nın varlığı aklımıza bile gelmez.

Oysa daha biz yaratılmadan önce Tanrı bizi tasarladı, planladı ve hayatımıza bir şekilde dokunmak istiyor. Diyeceksiniz ki “İyi de bundan neden haberim yok?” Aslında Tanrı bunu size haber vermek için epey uğraştı. Kendisine ilişkin bilgileri size sunmak, iletmek için peygamberler gönderdi. Binlerce yıldır yeryüzünde peygamberler var. Peygamberler geldi ve insanlara Tanrı ile ilgili bildiriyi, mesajı, onun haberini ilettiler. İnsanlara dediler ki “Üzülmeyin, bir Tanrı var ve o Tanrı sizinle ilgileniyor.” Ama insanlar Tanrı’nın onlarla ilgilenmesini anlamak, kavramak veya Tanrı ile bir ilişki kurmak yerine dinlerin peşinden koştular ve Tanrı ile ilişkili yaşamak yerine Tanrı’dan uzak durmayı tercih ettiler. Çünkü Tanrı onlar için uzakta, korkunç, tehlikeli bir varlık gibi görünüyordu. Tanrı, dehşet verici geliyordu. Onun yargısından, gazabından, insanın başına getirebileceği şeylerden korkuyorlardı.

Tanrı var ve Tanrı ile ilişki kurabilirsiniz. Bunu insanlara söylediğinizde insanlar size tuhaf tuhaf bakarlar. Ama sizi seven bir babanın olması o kadar şaşırtıcı değil. Bütün bu zorlukların, sıkıntıların içinde yalnız olmadığınızı kulağınıza fısıldayacak, sizi kucağına alacak, sizinle birlikte yaşamak isteyecek, size yol göstermek, elinizden tutmak isteyecek bir Tanrı’nın olması o kadar şaşırtıcı değil. Tanrı insanların sıkıntılarını gördü ve gerçekten de az önce söylediğim şeyleri yapmak istiyor. İnsanların elinden tutmak, onlara sarılmak, kendisini göstermek, onlara kendisini anlatmak istiyor. İnsanlar tabii ki Tanrı’yla o şekilde ilişki kuramazlar. Tanrı insan değil ki insan biçiminde olsun. İnsanların elinden nasıl tutacaktı? Tanrı bir çözüm yolu düşündü. Tanrı için imkânsız bir şey yok. Tanrı insanların arasında dolaşmak, insanlara kendisini göstermek istedi. İncil’de şöyle der: “Tanrı’yı hiç kimse görmemiştir. Ama onu… İsa Mesih tanıttı.” İsa Mesih, bize Tanrı’nın kim olduğunu anlatmak için yeryüzüne geldi. İnsanlara dönüp “Yalnız değilsiniz, Tanrı sizinle ilgileniyor” demek için yeryüzüne geldi. Tanrı insanlara elini uzatıp onların elinden tutmak, onlarla birlikte yürümek istedi. Onların gözyaşlarını silmek, acılarını fark ettiğini ve umursadığını göstermek istedi. Onlar deyip duruyorum; aslında sizin acılarınızı umursadığını size göstermek istediği için İsa Mesih’i yeryüzüne gönderdi.

İncil’de Yuhanna 3. bölüm, 16. ayette şöyle der: “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın; hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.” Amin. Tanrı insanları seviyor ve onların hayatlarına dokunmak istiyor. Bu yüzden İsa Mesih’i yeryüzüne gönderdi. İsa Mesih insanların arasında yaşadı; Tanrı’yı insanlara tanıtmak, Tanrı’nın yüreğini insanlara anlatmak için yeryüzüne geldi. Onunla ilişki kurabilsinler, Tanrı’yla barışabilsinler, Tanrı’nın yüreğini anlayıp O’na uygun davranabilsinler diye yeryüzüne geldi. Tanrı’nın sevgisini fark edebilsinler diye yeryüzüne geldi.

Konuşmanın başında söylemiştim ya, bu hayatın içinde nasıl zorluklarınız var? İşte o zorlukların içinde sizi seven bir Tanrı’nın var olduğunu fark edebilmeniz için İsa Mesih yeryüzüne geldi. Onu fark ederseniz, Tanrı’ya uygun cevabı verebilirsiniz ve Tanrı’yla ilişki içerisinde yaşayabilirsiniz. Peki, Tanrı’ya uygun cevap ne demek? İsa’ya sorduklarında “En önemli buyruk nedir?” diye, İsa şöyle cevap vermişti: “Tanrı’yı seveceksin.” İkinci en önemli buyruk da “Kardeşini seveceksin.” Yani Tanrı’yı sevmeden herhangi bir şey yapmak mümkün değildir. Çünkü hayatın sahibi, her şeyin sahibi, bizim sahibimiz Tanrı’nın ta kendisidir. Tanrı bizi kendisiyle ilişki kuralım ve bu ilişkiyi sürdürelim diye yarattı. Sevgi olmadan ilişki olmaz. Tanrı, kendisini sevdiğimizi görmek istiyor çünkü bizi seviyor. Eğer birini severseniz, ona yönelir, onun için bir şeyler yapmaya gayret eder ve onun da sizi sevdiğini görmek istersiniz. Tanrı, O’nu sevdiğimizi görmek istiyor; Tanrı’yı sevdiğimizi anlamak istiyor. Başka türlü Tanrı’yla ilişki kuramazsınız.

Ama Tanrı’yla ilişki kurmanın yolu dindar törenlerden ibaret değil; “Şunu yapın, bunu yapın” demek değil. Bu, yürekte olan bir şeydir. Sevginizi göstermenin bir başka yolu ise kardeşinizi, yani yeryüzünde yaşayan insanları sevmektir. Tanrı, çevremizdeki insanlarla yaşarken, onlara ilgimizi ve sevgimizi göstermemizi istiyor. Peki, bu sevgiyi onlara nasıl göstereceğiz? Gülenle gülecek, ağlayanla ağlayacağız. Başkalarının ihtiyacı olduğunda onlara yardım edecek, yüklerini taşıyacak, ellerinden tutacak ve onlara destek olacağız. “Komşunu seveceksin, Tanrı’yı seveceksin.” En önemli iki buyruk bunlardır. Ama yine de insanlar Tanrı’yı ve diğer insanları sevmekte zorlanıyorlar. Bu kadar basit bir şeyi yerine getirmekten aciziz.

Burada bahsettiğim insanlar başkaları değil; biziz, hepimiz. Çevremizdeki insanlardan, Karadeniz’deki, Türkiye’deki, Amerika’daki, Japonya’daki, dünyanın her köşesinde bulunan insanlardan bahsediyorum. Normalde insanların diğer insanları Tanrı’nın istediği şekilde sevmesi kolay değil. Çünkü insanlar mutsuz, acı içinde ve günahkârlar.

İmla kurallarına göre düzeltir misin?: Siz de. Mutsuzluğunuzdan, acısızlığınızdan, acınızdan ya da günahınızdan söz edebilirim rahatlıkla. Günah dediysem öyle korkunç şeyler değil. Yani insanları günahtan söz ettiğimiz zaman onlar… Ya diyorlar ben o kadar da kötü biri değilim, ben katil değilim, işte hırsız değilim. İnsanlar için kötü şeyler planlamaya çalışmıyorum. Elimden geleni yapıyorum. Yani gündelik hayatta nasıl yaşayabileceksek o şekilde yaşamaya çalışıyorum. Öyle acayip şeyler yapmıyorum. Biraz daha üstüne giderseniz insanların diyebilirler ki, aslında o kadar da fena değilim, ben iyi bir insanım, iyi bir insan olarak yaşamaya çalışıyorum. İtiraz mı yok? Yüreğinizde iyi olmak isteyebilirsiniz ama iyi olacak güç bizde pek fazla yok. Günah dediğim şey öyle çok acayip bir şey değil. Yani Tanrı’ya uygun olmayan her şeye günah denir. Eğer ağzınızdan çıkan sözler Tanrı’ya uygun değilse ya da aklınızdan geçen şeyler Tanrı’ya uygun değilse, yaptığınız işler Tanrı’ya uygun değilse ona günah deniyor. Eğer komşu kadın için kötü şeyler düşünüyorsanız… okuldaki arkadaşınızın saçını çekmek için, ona zarar vermek için çaba harcıyorsanız, o zaman günah işliyorsunuz. Öyle çok korkunç, insanları öldürmek falan gerekmiyor günahkar olmak için. Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsan, günahkar Tanrı ile birlikte olamaz. Tanrı iyidir, güzeldir, mükemmeldir. Ve… Azıcık günahı olan insan, bu kadar mükemmel Tanrı ile birlikte olamaz. Hepimiz günahkar olduğumuza göre, o Tanrı ile birlikte olamıyoruz. o Tanrı hissedemiyoruz. Bütün yeryüzünde bizi seven, bizim için çok şey yapmak isteyen bir Tanrı var ve biz onu hissedemiyoruz bile. İnsanlar bize Tanrı var dediğinde Acaba diyoruz, gerçekten var mı Tanrı? Onu hissetmiyoruz diyoruz. Tanrı bir şeyler yaptı derken, saçmalama diye elimizle itiyoruz insanları.

Çünkü Tanrı’nın varlığını hissetmiyoruz, O’nun yaptıklarını hissetmiyoruz ve hissetmedikçe Tanrı’nın varlığı bize akıl almaz geliyor. Oysa Tanrı var. Az önce okuduğumuz ayetlerde söylediği gibi: “Çünkü Tanrı dünyayı öyle çok sevdi ki biricik Oğlu’nu gönderdi. Öyle ki O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.” Eğer Tanrı’ya iman etmezseniz, bir Tanrı’nın varlığına inanmazsanız, aslında bu mahvolmak demektir. Her şeyi yaratan, sizi seven ve sizinle birlikte yaşamak isteyen bir Tanrı var. Ve siz, günahlarınız yüzünden aslında O’na inanamıyorsunuz. O’nun varlığını hissetmediğiniz için O’na uzak duruyor, yokmuş gibi davranıyorsunuz. Bu mahvolmaktır.

Tanrı sizi seviyor ve sizinle ilişki kurmak istiyor; size sarılmak istiyor. Bu yüzden İsa Mesih’i yeryüzüne gönderdi. İsa Mesih, insanlara Tanrı’yı göstermek ve Tanrı’nın yüreğini anlatmak için geldi. Yeryüzünde hizmet etti. Bu dünyada İsa’yı kurtarıcı olarak kabul eden ya da etmeyen hemen hemen herkes, İsa’dan bahsedildiğinde “O iyi biriydi, iyi bir peygamberdi ya da iyi bir insandı, ermişti” diyecektir. İsa’dan bahseden herkesin söyleyeceği temel şey şudur: İsa iyidir. Gerçekten de öyle; İsa iyidir. Çünkü Tanrı’nın iyiliğini insanlara anlatıyor. Tanrı iyidir ve iyiliğini sizin hayatınızda göstermek istiyor. İsa yeryüzüne geldi ve Tanrı’yı bize gösterdi. İsa iyi olduğu için Tanrı’nın da iyi olduğunu biliyoruz. İsa yeryüzüne geldiği için, Tanrı’nın insanları çok sevdiğini anlıyoruz.

Tanrı sizi seviyor ve sizin hayatınızda kendi iyiliğinin görünmesini istiyor. O iş sıkıntılarınız mı var? Kredi borcunuz mu var? Okulda sorunlarınız mı var? Eşinizle, kocanızla, karınızla bir sıkıntınız mı var? Annenizle, babanızla… Ne diyeyim, aklıma gelmiyor. Hangi konuda sıkıntınız olursa olsun, o sıkıntıların içinde Tanrı sizi yalnız bırakmak istemiyor. O iyidir ve sevgi doludur. Sıkıntıların içinde size elini uzatmak, sizin de O’na elinizi uzatmanızı istiyor. İnsanların bunu yapamadığını bildiği için İsa geldi, yeryüzünde yaşadı; ancak insanlar günahları nedeniyle gereken tepkiyi göstermediler ve İsa Mesih çarmıhta onlar için kurban oldu. Kutsal Kitap, günahın bedelinin ancak kurban yoluyla ödeneceğini söyler. Kutsal Kitap’ta eskiden günahları bağışlatmak için kurbanlar kesildiğini görürüz. Kurbanların kanları alınır ve insanların alınlarına sürülürdü, “Ben bu kurbanın kanının altındayım, bu kurban benim için kesildi” demek üzere. Kurbanlar kesilir ve günahlar bağışlanırdı. Ancak insan tekrar günah işlerdi, bu yüzden tekrar kurban kesilmesi gerekirdi.

Bu hep devam etti. Ama bir gün, İsa Mesih bizim günahlarımız için çarmıhta öldü. Eskiden beri işlenen bütün günahları kendi üzerine almak için çarmıhta öldü. Sizin günahlarınızı bağışlatmak için çarmıhta öldü. Sizin günahlarınız, benim günahlarım, bu dünyada yaşayan ve yaşamış olan bütün insanların günahları, bu kusursuz Tanrı Kuzusu’nun üzerine geldi. Siz artık bağışlandınız. Günahınız yüzünden Tanrı’dan uzak durmak zorunda değilsiniz. Tanrı’yı işitmemek zorunda değilsiniz. Tanrı, size kulak vermeye ve konuşmaya hazır. Yüreğinizi, gözlerinizi, kulağınızı Tanrı’ya açabilirsiniz. Tanrı’nın sevgisini alabilirsiniz. Çünkü İsa Mesih, çarmıhta sizin için öldü. Siz yaşayın diye öldü. Sonra, üçüncü gün ölümden dirildi. Ölümden dirildiği için İsa Mesih, sizinle hizmet edebilir sonsuz hayatıyla. Siz de O’nun sonsuz hayatını, dolu dolu yaşadığı hayatı alabilirsiniz. İsa Mesih’in ölümüne ve dirilişine iman eden herkes, Tanrı’yla yeni bir ilişkiye başlar. İsa’yı hayatının efendisi olarak kabul eden, O’na güvenen herkes Tanrı’yla yeni bir ilişkiye başlayabilir. Siz de başlayabilirsiniz.

Bunun için Tanrı’yla yeni bir ilişkiye girmek için yüreğinizi açın. O, zorluklarda size yardım etmek istiyor; zorluklarda elinizden tutmak istiyor. Öyle ki o zorlukların üstesinden gelebilesiniz. O, sevgisini yaşamanızı istiyor. Sonsuz hayata sahip olarak yeryüzünde güçle, zaferle bu zorlukların üstesinden gelerek yaşamanızı istiyor. Yeter ki iman edin. İsterseniz sizin için dua edeyim. Dua ederek bu konuşmamı bitireyim. İsa Mesih’in hayatınızda etkin olması için dua edeyim:

“Ya Rab İsa, sana yalvarıyorum. Bugün burada bu konuşmayı dinleyen kimler varsa, lütfen onlara dokun. Onların zorluklar içerisinde olduğunu biliyoruz, sıkıntılar yaşadıklarını biliyoruz. İşte, tarlada, okulda, eşleriyle evde, ekonomik ve sosyal bir sürü sıkıntıları olabilir. Sağlık sorunları olabilir. Rab İsa, sana yalvarıyorum; bugün gel, bu kardeşlerimin üzerine elini koy ve onlara ihtiyaçları olanı ver. Şifaysa şifa, Rab, sorunların çözümü ise çözüm, sen onlara yardım et.”

Eğer bugün İsa’yı yüreğinize kabul ederseniz, kurtulursunuz. Benimle birlikte dua etmek ister misiniz?

“Ya Rab İsa, sana ihtiyacım var. Gel, bana yardım et. Benim günahlarımı çarmıhta bağışladın; bunu kabul ediyorum. Üçüncü gün ölümden dirildin, bunu da kabul ediyorum. Benim Efendimsin, kurtarıcımsın. Gel, beni kurtar. Ruhunu üzerime dök, ruhun içimde yaşasın. Âmin.”

Eğer bu duayı benimle birlikte ettiyseniz, bugün Tanrı’nın çocuğusunuz. Eğer etmediyseniz, şimdi hatırlayın ve tekrar edin. Tanrı’nın bereketi, lütfu ve sevinci sizinle birlikte olsun diye Tanrı’yla ilişkiye başlayın. Böylelikle yeni bir hayatı bereketle ve bolluk içinde yaşayabilirsiniz. Tanrı’ya yönelmeden yeryüzünde bir hayat yok; acı, zorluk, sıkıntı ve sonuç olarak ölüm var. Bunları aşabilmek ve Tanrı’nın iyiliğini hayatınızda görebilmek için Tanrı’ya yönelin. Az önceki duanın bir benzerini siz de kendiniz edebilirsiniz.