BARIŞ NEDİR GERÇEK BARIŞ NASIL SAĞLANABİLİR

Ne Mutlu Barışı Sağlayanlara

Maalesef son zamanlarda gündelik hayatımızın en dikkat çekici ve endişe ile beklenen konusu, farklı bölgelerde, özellikle bize yakın bölgelerdeki savaşlardır. Özellikle son bir haftada Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gündemimizin en önemli maddesi. Hemen yakınımızdaki bölgelerde çekişmeler, çatışmalar, insan hayatını, özellikle sivil hayatı tehdit eden gelişmeler izlemekteyiz. Tanrı kesinlikle savaştan değil, barıştan yana olan Tanrı’dır. İsa Mesih’e Kutsal Kitap’ta verilen en önemli niteliklerden birisi Barış Prensi olmasıdır.

Tüm bu olayların ve durumların içinde beni en çok düşündüren şey, Acaba barışı sağlamak çok mu zordur? sorusu oldu.

Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek. (Matta 5: 9)

İsa Mesih ve Barış

Ne mutlu barışı sağlayanlara!
Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek. (Matta 5: 9)

İsa Mesih hizmetinin başlarında özellikle çölde denenmesinden sonra dağdaki vaazında takipçilerine çok yüksek bir ahlaki standart resmi çiziyor. Bu emirlerden biri özellikle barış sağlamakla ilgilidir.

İsa Mesih “ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek” dediğinde, bize nasıl Tanrı’nın oğlu olunacağını söylemiyor. Aksine, İsa sadece Tanrı’nın oğulları aslında barışçıl olduklarını söylüyor. Barışçıl insanlar, son yargı gününde Tanrı’nın oğulları olarak tanınacak ve Tanrı’nın evine kabul edilecektir.

Matta 5:9’un ikinci yarısındaki oğulluk vaadi, bizi aynı zamanda Matta 5:43-45’e yönlendirir. Bu metinlerin her ikisi de kendimizi Tanrı’nın oğulları olduğumuzu nasıl gösterebileceğimizi anlatır.

“Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır.” (Matta 5:43-45)

45. ayete dikkat edin: “Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız.” ayetindeki düşünce Matta 5:9’dakiyle aynıdır. Orada, Tanrı’nın oğulları olarak adlandırılmak için arabulucular olmalıyız. Burada, eğer Tanrı’nın oğulları olacaksak, düşmanlarımızı sevmeli ve bize zulmedenler için dua etmeliyiz.

Günümüzde Barışçıl Bir Hayat Tarzını Benimsemek Mantıklı Mıdır?

İnsanoğlu olarak biz ilişkisel varlıklarız. Çevremiz ile sürekli etkileşim ve iletişim halindeyiz. Aslında bugünkü sosyal paylaşım siteleri bunun en büyük göstergesidir. İnsanoğlu sürekli olarak çevresi ile etkileşim içerisinde olmak, düşüncelerini paylaşmak, başkalarını değerlendirmek, onları takip etmek gibi ilişki içeren davranışları sergileme ihtiyacı hisseder. Fakat bu ilişki zincirlemesi içerisinde eğer çevremiz ile doğru bir ilişkimiz yoksa, yani ilişkilerimiz çabuk ve yanlış tüketen Fast Food’çu kültürün bir parçası olmuş ise; işte o zaman, “Barış” sağlamak gerçekten çok zor olacaktır. Çünkü barış ve esenlik, çevresel koşullar içerisinde doğru ve olumlu bir ilişki gerektirir. Örneğin, benim ailem ile olan ilişkim doğru ve iyi ise, o zaman aile içerisinde kendi açımdan barış ve esenlik ortamı sağlanmış demektir.

Bundan yaklaşık iki bin yıl önce bir Kutsal Yasa Uzmanı, yani Tevrat ve Zebur’u çok iyi bilen bir Alim ile İsa Mesih arasında şöyle bir diyalog geçti:

”Ferisiler, İsa’nın Sadukiler’i susturduğunu duyunca bir araya toplandılar. Onlardan biri, bir Kutsal Yasa uzmanı, İsa’yı denemek amacıyla O’na şunu sordu:

‘Öğretmenim, Kutsal Yasa’da en önemli buyruk hangisidir?’

İsa ona şu karşılığı verdi: ” ‘Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.’ İşte ilk ve en önemli buyruk budur. İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Kutsal Yasa’nın tümü ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır.” (Matta 22:35-40)

İsa’nın bu cevabı karşısında Kutsal Yasa Uzmanı acaba nasıl düşündü ve yüzü nasıl bir şekil aldı? Düşünsenize, Tevrat’ı Zebur’u ve tüm külliyatı yalayıp yutmuş bir Alim’den bahsediyoruz! Herhalde daha karmaşık bir cevap bekliyordu. Fakat İsa çok önemli bir noktaya dikkat çekti:

İlişkiler ve Barış

Kutsal Kitap’ın –Tanrı Kelamı’nın- amaçlarından birisi bizim, Tanrı ve çevremizdeki kişiler ile olan ilişki durumumuzu göstermektir. Eğer bir kişi hem Tanrı ile – Tanrı Kelamı diyor ki: Tanrı’nı sev! – hem de çevresi ile –yani komşunu sev!- doğru bir ilişkiye sahip ise, o zaman gerçek bir barışa sahip olmuş olacaktır. Fakat ilişkilerimizde sorunlar varsa, ilişkimiz bozuk ise o zaman, “Barış” giderek gözümüzde imkansızlaşacak ve bir süre sonra zihnimizden silinecektir.

O zaman şu soruyu kendimize sormamız gerekir:

“Tanrı ve çevremiz ile doğru bir ilişkiye sahip miyiz?”

Maalesef bu noktada Kutsal Kitap bize acı bir gerçeği hatırlatır: Büyük büyük büyük büyük… babamız Adem, Tanrı’nın yeme dediği ağacın meyvesinden yemekle bu ilişkiyi bozmuştur. Adem ile Havva başlangıçta Tanrı ile beraberler iken, O’nun huzurunda O’nun ile beraber yürürlerken, meyveyi yemekle; yani Tanrısı Rab’be itaatsizlik etmekle, Aden Bahçesinden kovulmuştur. O günden itibaren Tanrı’ya yabancılaşmaya başladık. İtaatsizliğin ve onun getirmiş olduğu bozuk ilişkinin sonucunda, bu ilişkinin tekrar onarılması lazımdı. Bu yüzden bu ilişkiyi onaracak birisine ihtiyaç vardı. İşte bundan yaklaşık iki bin yıl önce Oğul -Mesih İsa- insan bedeni alarak ve itaatsizliğin bedelini çarmıhta yüklenerek Kendisine iman eden herkes için bu ilişkiyi onarmıştır.

Matta 5. bölümde Mesih İsa, Ne mutlu barışı sağlayanlara çünkü onlara Tanrı Oğulları denecektir” demiştir. Eğer Tanrı ile doğru bir ilişkiye sahip olmaya başlarsak, O’nun gerçek halkı olmaya başlarız. Ne mutlu bizlere ki, Tanrı kendi Oğlu aracılığı ile bizim için bir kapı açarak bizleri tekrar kendisiyle barıştırmaya razı olmuştur. Bozuk olan ilişkiyi onarmıştır. Eğer onunla tekrar doğru bir ilişkiye sahip olursanız, yani gönderdiği Oğlu Mesih İsa’yı Rab’biniz ve kurtarıcınız olarak kabul ederseniz, o zaman onun çocukları olursunuz.

Fakat acaba siz, O’nun halkı, O’nun çocukları olmak istiyor musunuz? O’nun sağladığı kurtuluşu alçakgönüllü bir şekilde kabul ediyor musunuz? Acaba, “Gerçek Barış’ı” sağlamak istiyor musunuz? Bu soruların cevapları sizde mevcut!

Barışçıl olalım.

Tanrı’nın ebedi esenliği ve barışı sizinle olsun!