Deizm ve Deistler Neye İnanır?
Deizm, Tanrı’ya inanıp ancak hiçbir dini kabul etmeyen görüştür. Deizm’de her şeyi başlatan, evreni bir saat gibi kuran bir Tanrı inancı vardır. Ancak bu Tanrı şimdiki zamana karışmaz, kişisel değildir. Aynı zamanda asla vahiy aracılığıyla bir din oluşturmamış ya da insanlığa hitap etmemiştir.
Deizme göre Tanrı tüm evreni başlangıçta yarattı ve bir daha asla yaratılışa müdahale etmedi. Bu yüzden deistler Kutsal Kitap’ta ve özellikle İncil bölümünde geçen mucizelere, Kutsal Ruh’un vahiy yoluyla peygamberlere esinlemesine inanmazlar. Dolayısıyla, Tanrı’nın beden alarak insan olarak gelmiş olmasına da inanmazlar.
Deizmde esas olan doğayı gözlemleyerek Tanrı’nın varlığına ve bazı sıfatlarına ulaşmak, anlamaktır. Bunlar yalnızca tek bir Tanrı’nın varlığına doğal işaretlerdir. Ama bu görkemli Tanrı’nın insanlığa ulaşmak ya da hitap etmek isteyebileceğini kabul etmezler.
Deizmin kaynağı olarak mantık ve doğa gösterilir. Deistlerin, ¨iman¨ kavramına da karşıdırlar. ¨Bir tasarımcının olduğu zaten gözler önündedir, aklımla bunu görüyorum. Bu yüzden bir Tanrı’ya iman etmem gerekmemektedir.¨ diyerek Voltaire’e dayandırdıkları bir Tanrı görüşleri vardır.
Deizmin ortaya çıkışının ya da kuvvetlenmesinin birçok nedenleri vardır. Özellikle bazı teistlerin (tek Tanrılı inançlar – Semavi dinler; İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık) din adına yaptıkları yanlışlar ya da zulümler yüzünden, etkiye tepki olarak güçlenmiştir. Bugün toplumumuzda da bunun örneklerini görüyoruz.
Deizm evereni yaratan ve kendi haline bırakan Tanrı anlayışına sahiptir.
Deizm Bize Göre Neden Yanlıştır?
İlk olarak;
Kutsal Kitap’ın (Tevrat-Zebur-İncil) ve Kutsal Kitap’ın İncil bölümünün, tarihsel olarak içeriği kesinlikle muhafaza edilmiştir. Tanrı Oğlu İsa Mesih’in mucizelerle nasıl ortaya çıktığı; ancak çarmıhta durdurulduğu, ama Tanrı gücüyle üçüncü gün ölümden dirildiği, birinci ağızdan tanıkların aktarımlarıyla, hayatlarını ortaya koyarak günümüze kadar etkisini sürdürerek gelmiştir. İncil, bir takım teolog (ilahiyatçı) tarafından bir yerde oturup bir din oluşturmak için yazılmış öğretiler ya da kurallar yumağı olan bir şeriat, bir din değildir.
Aksine bizi diri Tanrı’ya cesaretle yaklaşmaya çağıran, maddi dünyanın perde arkasındaki ruhsal Tanrı’yla şimdiki zamanda, sevgi ilişkisine çağıran bir kitaptır. Tüm Kutsal Kitap boyunca, ilk kitap olan Tevrat’ın Yaratılış bölümünden itibaren Tanrı’nın evreni, dünyayı ve ilk insanı nasıl yaratıp, onlarla bir ilişki içerisinde olduğunu okuyoruz. Günahlarımız yüzünden Kutsal Tanrı’dan ayrıldığımızı ve Tanrı’nın çağlar boyunca nasıl bu günah sorununa karşı çözüm mücadelesi içerisinde olduğunu görüyoruz. Tanrı güvenilir ve sevecendir, kapısını çalanlara, kapıyı en güzel şekilde açacaktır.
İkinci Olarak;
Evet doğa bizlere perde arkasında muhteşem bir Tasarımcı’nın olduğunu söylüyor. Bu Yaratıcı’nın muazzam bir ilminin ve kudretinin olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda her şeyde bir amacı olduğunu, her şeyde bir bakıma insanı baz ve muhatap aldığını anlıyoruz. İnsana karşı çok lütufkar, cömert ve sevecen olduğunu da gözlemliyoruz. O zaman bu Yaratıcı’nın insanlığa, peygamberler ve Biricik Oğul, bizzat beden almış Tanrı Kelamı olan İsa Mesih aracılığıyla seslenmesi gayet doğal değil midir? İnsanlığın en son ve büyük düşmanı olan, ”ölüm” gerçeğine karşılık, bizleri uyarması normal değil midir? Aynı zamanda çıkış yolunu göstermesini, bu muazzam Tasarımcı’dan beklememiz doğal değil midir?
Kutsal Kitap’ı yakından inceleyenler göreceklerdir ki, Tanrı gerçekten insanlığı sevmektedir. Kendisiyle bir aile olabilmemiz, O’na, ¨Baba, Babacığım¨ diye seslenebilmemiz için, göklerdeki Biricik Oğlunu gönderdi. Barışımız için O’nu feda etti. O bize karşı ilgisiz kalmadığı gibi, bizim de O’na karşı ilgisiz kalmamamız gerekir.
”Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. Tanrı, Oğlu’nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi.“ (Yuhanna 3:16-17)
Kaynakça: www.kutsalkitap.org