
Bütün bu karanlık içinde insanlar, yaşantılarında zorluklar, acılar, sıkıntılar çekerken düşünüyorlar. Acaba Tanrı’nın her şeyi yaratırken fikri neydi, amacı neydi? İnsan yaratıldığında Tanrı’nın amacı neydi? Neden yaratıldık? Hemen Kutsal Kitap’ın en başında buna ilişkin birkaç ayet buluyoruz; Tanrı’nın insanı yaratmaktaki amacına ilişkin. Okuyalım. Tevrat’ın hemen başında Yaratılış Kitabı’nda, birinci bölümde 26. ve 28. ayetlerde şöyle diyor: Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi. “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngene ve yeryüzünün tümüne egemen olsun.” Tanrı, insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan, Tanrı suretinde yaratılmış oldu. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Bundan sonrası önemli. Şöyle diyor: “Onları kutsayarak ‘Verimli olun, çoğalın’ dedi. ‘Yeryüzünü doldurun ve denetiminizi alın. Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara ve yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.’”
Tanrı’nın amacı, insanları yaratmak ve insanların yeryüzünde Tanrı’nın temsilcileri olmasını sağlamaktı; yeryüzünde Tanrı’yı tanıtmalarını sağlamaktı. Ama kısa zaman içinde Tanrı’nın bu amacı, insanın yenilgisiyle ve hatasıyla birazcık yavaşlamaya başladı. Gerçekleşmesinde sıkıntılar olmaya başladı. Hemen bir iki bölüm sonra, Yaratılış 3. bölüm, 8 ve 9. ayetlerde görüyoruz ki insan günah işledi; günah işledikten sonra Tanrı ile arasında bazı sorunlar ortaya çıktı. Çünkü Tanrı günahla birlikte olmazdı. Tanrı’nın Adem’e şöyle seslendiğini görüyoruz: “Derken günün serinliğinde bahçede yürüyen Rab Tanrı’nın sesini duydular. Ondan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. Rab Tanrı, Adem’e ‘Neredesin?’ diye seslendi.” Rab Tanrı, insana “Neredesin?” diye soruyor. Deniz feneri karanlığa sesleniyor; karanlıktakinin kaybolmasını, yanlış yola gitmesini istemediği için sesleniyor: “Neredesin?”
Aslında Tanrı’nın Adem’in nerede olduğunu bilmemesine imkân yok. Tanrı her şeyi bilir, her şeyi görür. O dünyayı yaratan, Adem’i yaratan ve onu oraya koyan Tanrı’dır. Yine de Adem’e “Neredesin?” diye soruyor. Aslında burada mesele, Tanrı’nın Adem’in nerede olduğunu bilmemesi değil; Adem’in, nerede olup olmadığının farkında olması. Adem, deniz fenerine, ışığa, Tanrı’ya doğru gitmeliyken bir çalının arkasında saklanıyor. Tanrı’yı bütün yaratılışın ve dünyanın üzerinde temsil edebilecek konumdayken, artık saklanan, utanan, zayıf bir yaratık haline geliyor. İnsanın içinde bulunduğu durumu bu şekilde anlayabiliriz. Bu dünya bizim için yaratıldı. Bu dünyada kendimizi iyi, rahat ve güvende hissetmemiz lazım. Ama size sorayım, öyle hissediyor musunuz? Kendinizi güvende hissediyor musunuz bu dünyada? Buna olumlu cevap vermek çok zor. Biz bu dünyada kendimizi tehlikede hissediyoruz. Ayın sonunu nasıl getireceğimizi düşünüyoruz. Bize kötü davranan insanlar arasında nasıl yaşayacağımızı düşünüyoruz. Kendimiz de diğer insanlarla ilişkilerimizde sorun yaşıyoruz. Diğer insanlar da bizden ötürü endişe duyuyorlar; bizim varlığımız onları endişelendiriyor, bizi tehdit olarak algılıyorlar. Tanrı’nın bizim için, insan için tasarısını doğru anlamamız ve doğru bir şekilde yerine getirmemiz lazım.
Bir başka ayete bakalım: Romalılar 3. bölüm, 23. ayet. Aslında çok yaygın, çok bilinen bir ayet ama yine de okuyacağım size. Şöyle diyor: “Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı.” Herkes günah işledi; buna siz de dahilsiniz, ben de dahilim. Hepimiz günah işledik ve Tanrı’yla aramızdaki ilişkide bir problem oluştu. Çünkü Tanrı günahla birlikte olmaz. Günah Tanrı’ya yakışmaz çünkü. İyi ile kötü, güzel ile çirkin, temiz ile pis aynı anda bir arada olmaz. Çünkü pis temizi kirletir; çirkin güzeli çirkinleştirir. Bir bardak suya atılan bir damla pislik, o bardağın tamamını kirletir. Bu yüzden Tanrı, kötüyle ve günahla birlikte olmaz. Ancak biz günah işledik. Biz üstelik Tanrı’yı yeryüzünde temsil etmek; onu, yaratılış üzerindeki amaçlarını gerçekleştirmek için yaratıldık. Şimdi ne olacaktı? Tanrı’yla aramızda bir engel girdi. Tanrı’nın amaçları yerine gelemez hale geldi. Tanrı’nın yeryüzünde istediği yönetim, egemenlik nasıl gerçekleşecekti?
Aslında, Tanrı’nın bizim için tasarısında bu egemenliği yerine getirmek var; amaçlarını gerçekleştirmek, onun egemenliğinde var olmak, temsilcisi olmak ve Tanrı’yla cennette birlikte yaşamak. Tanrı’nın bizim için planladığı üç temel şey vardı. O bahçeyi yarattığında, Adem’le Havva’nın çalıların arkasına saklandığı o bahçeyi yarattığında, Tanrı insanların o bahçede kendi amaçlarını gerçekleştirmesini, egemen olmasını, Tanrı’yı temsil etmelerini ve orada esenlik içinde Tanrı’yla beraber yaşamalarını istiyordu. Ancak durum öyle olmadı. İnsan, az önce söylediğim gibi, bir çalının arkasına saklanacak zavallı bir hâle düştü. Günah, insanı, insanın yetkilerini, Tanrı ile ve diğer insanlarla olan ilişkilerini bozar. Günah, size hak etmediğiniz bir konum getirir; sizi düşürür. Ama Tanrı, sizi tekrar sizin için tasarladığı konuma getirmek istiyor; o çalıların arkasından, saklandığınız yerden, düştüğünüz günah çukurundan çıkarıp kendisiyle doğru bir ilişki içinde olabileceğiniz yere getirmek istiyor.
Bunun için bazı şeyler yapmayı planlıyor. Öncelikle, hayatınıza esenlik vermek istiyor. Huzurunuz, esenliğiniz var mı? Bunu bozan şeyler var mı? Düşünün, aklınıza neler geliyor? Şimdi televizyonun karşısında oturmuşsunuz ve bu konuşmayı dinliyorsunuz. Size rica ediyorum, esenliğinizi kaçıran şeylerin neler olduğunu düşünün. Tanrı, bu şeyler karşısında endişeli, kaygılı ve huzursuz olmanızı istemiyor. İncil’in bir başka yerinde, Yuhanna 14. bölüm, 27. ayette İsa diyor ki, “Size esenliğimi bırakıyorum. Bendeki esenliği size veriyorum.” İsa, bize o esenliği vermek istiyor. O, bütün esenliğin sahibi. Aslında ona “esenlik prensi” veya “esenlik başkanı” deniyor. O, hayatımızdaki en dingin hâli sağlayabilecek esenliğe sahip; çünkü her şeyin gücü, denetimi ve kontrolü onda. Esenliğimizi kaçıran şeyler neler olabilir? Bunun başında korkuları ve kaygıları sayabiliriz. Gündelik hayatı yaşarken pek çok konuda korkular ve kaygılar duyuyoruz. Ay sonunu çıkarabilecek miyim kaygısı, çocuklar ne olacak, okulları nasıl gidecek kaygısı, aldığım borçları geri ödeyebilecek miyim, krediyi geri ödeyebilecek miyim, vergilerimi zamanında ödeyebilecek miyim, yoksa ne olacak? Eşimin durumu nasıl, sağlığı nasıl? “Ya bir şey olursa” korkusu. Gündelik hayatımızda yaşadığımız olaylar karşısında korku ve kaygı duymamızı istemiyor; bunun yerine bize esenlik vermek ve o esenlikle yaşamamızı istiyor. Hasat nasıl gidecek? Çay taban fiyatı ne olacak? Fındığa ne fiyat verecekler? Yeterince balık olacak mı? Yeterince insan onu alacak mı? Yeterince yağmur yağacak mı? Tanrı, tüm bu kaygıları kendisine almak ve gündelik yaşamımızda huzur ve dinginlik olmasını istiyor. Ayrıca, insan ilişkilerinde de esenlik olmasını istiyor.
Esenliğimizi bozan şeylerin başında düşmanlıklar, kavgalar geliyor. Birdenbire herhangi bir tartışma olduğunda Karadeniz insanı silahına sarılıyor, birdenbire aniden öfkeleniyor. Tabii hepimiz biliyoruz; yani o aniden öfkelenmesi kısa bir süre sonra hemen yatışıyor, yumuşak bir hâl alabiliyor. Ama o ilk anda çıkan kıvılcım bazen çok şeyi yakabiliyor. O yüzden dikkat etmek gerek. Bizim düşmanlığa, öfkeye, çekişmeye karşı Tanrı’nın esenliğine ihtiyacımız var.
Gelin, kaynana arasındaki çatışmaya Tanrı esenlik getirmek istiyor; dünürler arasındaki çekişmeye Tanrı esenlik getirmek istiyor. Hiç kimsenin bir başkasının öfkesini çekmesini, hiç kimsenin bir başkasının esenliğini bozmasını istemiyor Tanrı. Tam tersine, her yerde esenlik olsun istiyor. Size sorayım; siz neredesiniz? Esenlik söz konusu olduğunda, çevresindeki insanlara esenlik getiren bir insan mısınız, yoksa esenlik kaçıran bir insan mısınız? Aslında nerede olduğunuza, kim olduğunuza dikkat edin.
Bir başka yerde İncil’in, İkinci Selanikliler bölümü, üçüncü kısım 16. ayette şöyle diyor: “Esenlik kaynağı olan Rab’bin kendisi size her zaman, her durumda esenlik versin. Rab hepinizle birlikte olsun.” Bu bir selamlama sözüdür. Ama esenlik kaynağının Rab olduğunu söylüyor ve sizin hayatınızda Rab’bin esenliğinin her zaman sürekli olarak, kalıcı şekilde olmasını istiyor. Rab size esenlik versin. Daha öte bir dilek olarak Tanrı’ya, şimdi sizin huzurunuzda, Tanrı’nın sizi çevrenizdeki insanlara esenlik kaynağı yapmasını sunuyorum. Onun esenliğini öyle alın ki Tanrı’nın esenliğini başka insanlara yansıtın. Çevrenizdeki insanlar sizi öfkenizle, çekişmenizle, dedikodunuzla değil; sevginizle, sağladığınız esenlikle tanısınlar. Verdiğiniz bereketle sizi hatırlasınlar; ilişkilerdeki güzelliğinizle hatırlasınlar sizi.
Tanrı’nın bizim için tasarısı önce esenlik demiştik. İkinci olarak da Tanrı’nın temsilcisi olmak var. Bu da aslında yeryüzünde yaşadığımız her yerde Tanrı’nın isteğine uygun yaşamamızı ifade ediyor. Eğer hayatınıza Tanrı’yı alırsanız gündelik yaşamda zafer kazanırsınız, yani başarılı olursunuz. Öyle bir başarılı olursunuz ki çevrenizdeki insanlar sizin olağanüstü bir şekilde başarı kazandığınızı fark etmeye başlarlar.
Tanrı, günaha, düşmanlığa, çekişmeye, yeryüzündeki her türlü olumsuzluğa karşı zafer kazandı. İsa Mesih, çarmıhta bu kötülüğe, günaha karşı öldü. Bu yüzden, İncil yazarları İsa Mesih’ten bahsederken onun zaferli bir komutan olduğunu söylüyorlar. Ve siz de eğer İsa’yı hayatınıza aldıysanız İsa’nın zafer alayında yürüyen kahraman, mağrur bir imanlı, savaşçı olarak görünüyorsunuz.
Dünya zorluklarla dolu. Bu zorlukların içerisinde yaşarken, adım adım ilerlerken aslında bir tür savaş peşinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Her günümüz mücadeleyle geçiyor, her günümüz uğraşıyla geçiyor. Ama eğer hayatınıza Tanrı’yı aldıysanız o olaylardan zaferle çıkabileceğinizi söyleyebiliriz. Galip olacaksınız; o mücadele sizi yenmeyecek.
Bir yerde şöyle söylüyor: 2. Korintliler kitapçığı, 2. bölüm, 14. ayet. Bugün biraz fazla ayetlere bakıyoruz. 2. bölüm, 14. ayette şöyle diyor: “Her zaman Mesih’in zafer alayında yürüten, onu tanımanın güzel kokusunu aracılığımızda her yerde yayan Tanrı’ya şükürler olsun.” Öyle ki eğer Tanrı’yla beraber yürüyorsanız, eğer İsa Mesih’i hayatınıza aldıysanız zafer alayında yürüyorsunuz. Günlük hayatta başarılı, zaferli oluyorsunuz ama öte yandan sizden hoş bir koku yükseliyor.
Diyeceksiniz ki, benden nasıl hoş koku yükselecek? Aslında insanlar size baktıklarında, sizin hayatınızdaki bereketi gördüklerinde sizden bereket alacaklar. Siz öfke, çekişme, kötülük değil; sevgi, barışma, iyilik yansıtacaksınız. Bu da Tanrı’nın karakteridir. Tanrı’yı tanımanın hoş kokusu başka insanlar tarafından fark edilecektir. Hayatınıza esenlik gelecek ve siz… Tanrı’yı temsil edeceksiniz. Karakteriniz değişmeye başlayacak.
Birkaç ayet sonra aynısını söylüyor. Diyor ki, “Biz de lütuf üstüne lütufla, yücelik üstüne yücelikle, Mesih’e benzer olmak üzere değiştirileceğiz.” Tanrı sizin hayatınızı değiştirecek.
Onun karakteri, İsa Mesih’in karakteri, sizin hayatınızda gözükecek. Ancak hayatınızı Tanrı’ya açın. “Tanrım, gel… Benim hayatımı değiştir. Artık bu dünya ile uğraşmaktan yoruldum,” deyin O’na. “Gel, benim hayatımı değiştir. Günahlardan beni kurtar ve benim hayatımda Senin gücün, iyiliğin gözüksün,” diye O’na söyleyin. Evet, nerede kalmıştık? Önce esenlik… Esenlik bizim hayatımızda gözükecek. Tanrı’nın bizim için tasarısı budur. Biz, Tanrı’nın temsilcisi olacağız dedik. Sonrasında ise Tanrı’nın, bizim cennette yaşamamızı istediğinden bahsettik.
“Neredesin?” sorusuna vereceğimiz cevap, aslında Tanrı’nın bizi yanına çağırdığını anlatır. Tanrı, sizinle beraber olmak istiyor. Bu sözü “Ölmek istemiyorum, daha gencim,” diye algılamayın. Hayır, ondan bahsetmiyorum. Aslında Tanrı’nın sizi yanına çağırıyor demekle, Tanrı’yla birlikte yaşamaya çağırıyor demeyi kastediyorum. Tanrı, sizinle beraber yaşamak istiyor. Yeryüzünde aslında cenneti O’nunla birlikte yaşamanızı istiyor. Onun temsilcisi olarak bu dünyada, bu karanlık dünyada, kötü ve düşmüş olan dünyada İsa Mesih’in cennetinin temsilcisi olmanızı istiyor.
Evet, bir gün öldüğünüzde onunla beraber, yanında yaşayacaksınız. Bu, İsa’ya iman eden herkes için kesindir. Onunla birlikte yaşamak kesin olarak hayatınızda gözükecek. Bir gün hep beraber O’nun yanına gideceğiz, eğer İsa’yı Rab ve kurtarıcı olarak kabul ettiyseniz. Henüz etmediyseniz, etmeniz gerek. Bu önemli bir karardır. Tanrı, gerçekten hayatınızın değişmesini, dönüşmesini ister. Ya karanlığa ya kötülüğe ya da iyiliğe ait olursunuz; hem karanlıkta hem aydınlıkta yaşamak mümkün değildir. Tanrı, hayatınıza aydınlık ve bereket getirmek istiyor. O’nun cennetinin yeryüzünde, sizin hayatınızda gözükmesini istiyor.
Bir iki ayet daha okuyalım. 1. Petrus kitapçığında, 4. bölümde, 5. bölümde, aslında 4. ayette şöyle diyor: “Baş çoban göründüğü zaman yüceliğin solmaz tacına kavuşacaksınız.” Sahip olacağımız kurtuluş, İsa Mesih tekrar geldiğinde kesinlik kazanacak; tekrar geldiğinde aslında biz de onun sahip olduğu taç ile ödüllendirileceğiz. Sonsuza kadar onunla birlikte yaşayacağız. O, bize yüceliğin solmaz tacını verecek. Burada çektiğimiz acılar ve çekeceğimiz acılar sona erecek, onunla birlikte olacağız. Ama o zamana kadar, yeryüzünde yaşarken ona uygun bir şekilde yaşamak lazım. O’nun cennetinin bizim hayatımızda gözükmesini istemek lazım.
ayetten sonra şöyle diyor: “Uygun zamanda sizi yüceltmesi için Tanrı’nın kudretli eli altında kendinizi alçaltın. Sizleri Mesih’te sonsuz yüceliğine çağıran ve bütün lütfun kaynağı olan Tanrı’nın kendisi, kısa bir süre acı çekmenizden sonra sizi yetkinleştirip pekiştirecek, güçlendirip temellendirecektir. Kudret sonsuzlara dek onun olsun. Amin.” Yani, yeryüzünde acı ve sıkıntılar çekiyorsanız da, kısa bir süre bu acıyı çektikten sonra Tanrı’yla birlikte yaşamak mümkün olacak. Bu dünyada sıkıntılar olabilir, ama yine de Tanrı’nın esenliğini, sevincini insanlara aktarmak ve onu göstermek gerekir. Sıkıntıların ve zorlukların içerisinden geçerken Tanrı’yı tanıtıp, O’nu yansıttığımızda Tanrı, bu süreçten geçmemizi kolaylaştıracaktır. Tanrı’yla birlikte yaşamak daha kolay olacaktır.
O zaman size “Neredesin?” diye sorduklarında “Karanlıktayım” dememelisiniz. Aydınlığa gelmelisiniz. Ayrıca İsa Mesih sizi bekliyor. O, hayatınıza kendi lütfunu getirmek istiyor. Ne dedik? Tanrı’nın sizin için tasarıları iyidir. O tasarılarda Tanrı’nın temsilcisi olmanız, Tanrı’nın esenliğini taşımanız ve Tanrı’nın cennetini yaşamanız vardır; hem gelecekte hem de bu çağda. Eğer Tanrı’yla birlikte, Tanrı’nın temsilcisi olarak yeryüzünde yaşayacaksanız, yüreğinizi O’na açmanız gerekir. Şimdiye kadar yüreğinizi İsa Mesih’e açmadıysanız, işte o an bu andır.
Birazdan dua edeceğim. Eğer siz de benimle birlikte dua etmek istiyorsanız, sözlerimi tekrarlayın. Dediklerimi kabul ediyorsanız tekrarlayın. Yüreğinize İsa’yı alın. Ama “Henüz sorularım var, hazır değilim,” diyorsanız bize yazın, bizi arayın. Mutlaka sorularınıza yanıt vereceğiz. Eğer kutsal kitabınız yoksa, kutsal kitap gönderme isteğinizi karşılamaya gayret ederiz. Tanrı’yla ilgili mesajın herkes tarafından anlaşılmasını istiyoruz; herkesin kurtuluşu kabul etmesini istiyoruz, çünkü herkesin kurtulmasını istiyoruz.
Karanlıktan azad olun. Size “Neredesin?” diye sorulduğunda, “Ben deniz fenerini izliyorum, onun aydınlattığı yoldan gidiyorum,” diyebilirsiniz. Şimdi dua ediyorum, dilerseniz bize katılın:
“Tanrım, sana hayatımı açıyorum. Karanlıktayım ve nereye gittiğimi bilmiyorum. Günahkârım; günahlarımı bağışla. Yolumu aydınlat, bana yol göster. İsa Mesih, çarmıhta günahlarımı bağışladığın için sana teşekkür ederim. Ölümden dirildiğine iman ediyorum ve bana verdiğin sonsuz yaşamı kabul ediyorum. Sen benim Efendim, Kurtarıcımsın. Sana güveniyorum. Kutsal Ruh’unu bana ver; benimle beraber ol. Amin.”
Eğer ilk kez bu duayı bizimle birlikte ettiyseniz, şu anda ailemizin bir parçası oldunuz. Bunu bize haber verin; sizden haber almak istiyoruz. Bir sonraki konuşmamızda tekrar görüşmek üzere.
